İlk ay…
Melbourne çok güzel. Sakin sokaklar, geniş yollar, ağaçlar ağaçlar, müstakil tek katlı evler, yemyeşil çimen kaplı kaldırımlar. Cıvıl cıvıl kuş sesleri, mis gibi bahar kokuları, uzun yürüyüşler.
Her semtin bir çarşı-pazar caddesi var. Her birinde market, kuaför, tırnak bakım salonu, spor-yoga-fizyoterapi salonu, ikinci el kıyafet ve her şey dükkanı, uzakdoğu mutfağı, kasap, manav, eczane, banka, birkaç kafe mutlaka bulunuyor.
Meyveler, sebzeler son derece lezzetli, çıtır çıtır, hep taze. Kafeler sıcak, rahat ve abartısız tasarlanmış. Her şey sade, olabildiğince basit, süssüz. İnsanlar sportif ve rahat. Herkes gülümsüyor, kısa kısa sohbetler dönüyor.
Sporsuz kalmak mümkün değil. Yürüyüş, bisiklet günlük rutinin olmazsa olmazı. Şehir dümdüz, her yer bisiklet yolu. Hemen yakında bir spor salonuna yazıldım, günlük yürüyüşe ek olarak yüzmeye, grup derslerine (yoga, body pump, pilates, aqua gym…) katılıyorum.
Lulum okula başladı. Dersler Türkiye’ye göre çok daha az, eğitim çok daha kapsamlı ve bence çok zevkli. Kitaplarını karıştırırken tekrar okumak istedim. İçerik güncel, bilgiler gündelik hayatta kullanılacak anlamlı, merak uyandırıcı bilgiler.
Okulda herkes çok ilgili. Öğretmenler, öğrenciler sıcak ve hemen iletişim kurup ilgileniyorlar, öyle ki bizimkine garip geldi “acaba samimi mi değiller bunlar? film gibi sanki” diye sorguluyor.
Bu kadar sakinlik, temizlik, gülümserlik geldiğimiz keşmekeşten sonra bizde sinirlerimiz alınmış, günümüz uzamış, vaktimiz çoğalmış gibi bir hava yarattı. Geldiğimiz keşmekeş derken niyetim asla kötülemek değil, İstanbul’un dağınık, arapsaçı, asık suratlı, bol kornalı, siren sesli, kaprisli, insanı gün boyu ağzında evirip çevirip tüküren ama bir o kadar da baharatlı, gece yaşamlı, her an hareketli, her yer tanıdıklı, her köşesi başka dünyalar sunan bir ruhu var. Tabi paranı kazanabilir, daha önemlisi zamanını iyi değerlendirebilir, yaşamasını bilirsen!
Yola çıkmadan önce Avustralya çok çok uzak diyar gibi geliyordu. Dile kolay dünyanın öteki ucu! Şimdiyse buradan bakınca Türkiye sadece bir uçaklık mesafede hiç uzaklık, yetişememe duygusu kalmadı. Burada daha kendine dönük, “ne istiyorum ben?” soru ve duygusunu rahatça yaşayabildiğin, iç sesini duymana izin veren bir dünya var. Sanki ben tüm sinir stresimi memlekette bıraktım, uykularım düzeldi, sabahları erkenden uyanıp günü selamlıyorum, içimde huzur, şükrediyorum.
Bu ay özellikle uyumlanma konusunda çok iyi olmanın hayatta mutluluk ve tatmin sağladığına dair hatalı inancımı keşfettim. Her ortama uyum sağlayabileceğime inanarak büyüdüm. Bundan pek de gurur duyarım. Gelir gelmez karşıma çıkan her şeyi severek kucaklıyorum. Ancak şimdi içime içime bakarken hayat boyu bulunduğum ortama uyumlanıp çok da bana göre olmamasına, çıkmak istememe rağmen arıza çıkmasın diye kalmayı sürdürmüş olduğum pek çok durum olduğunu gözlemliyorum. Adaptasyon iyidir ama onun da sınırı var. Kim olduğunu, ne istediğini unutmadan, kendini keşfederek adapte olacaksın. Ötesi uyumlanma değil kölelik oluyor. Başkaları için yaşama konusundan ne kadar uzaklaşmaya çalışırsan o kadar göbeğinde kalıyorsun.
Bu ay sporda body pump dersinde elim kolum titrerken zorlanmayı ne çok sevdiğimi hatırladım. İç dünyamda mind pump yapınca da gereğinde uzatmadan “yetti gari” demenin, koşulların ötesine geçip iç değerlendirme yaparak, korkmadan, kendi yolunda ilerlemenin önemini hatırlayarak zihnime bir tik atmış olduğumu beyan etmek isterim.
Tam gaz devam 👊
Pump up the jam, pump it up
While your feet are stompin’
And the jam is pumpin’
Look ahead, the crowd is jumpin’
Pump it up a little more
Get the party going on the dance floor



















Hoş gittin ve buralara tekrar hoş geldin. Yayınla düğmesine basar basmaz ilk yıldız ve yorum benden. 🙂 Yüzümde gülümsemeyle okudum. Sydney’de yaşayan yakın arkadaşımız var. Benzer şeyler anlatıyor. O da memnun. Sana da size de çok iyi gelsin. Sevgiler bir uçak mesafeli memleketten..🦋
Şahane bir bağımız var seninle kabul et 😘 🧡