Okul çıkışı ‘hızlı alışveriş merkezi buluşmaları programlama uzmanı’ oldu Lulu.
Cuma günleri derslerin sonuna doğru teneffüs ziliyle telefona sarılıyor, “Program yaptık arkadaşlarla, götürebilir misin beni?” diyor ve genelde akşamüstü 4-7 arası benim programım zorunlu kilitleniyor.
Bu programları yeni bir kitap alıp, bir kafeye park edip, ‘alışveriş merkezinde beklediğini unut’ ritüeline dönüştürdüm, böylece keyif dahi alır hale geldim.
Bugün de, ilk kez İstinye Park’a yola koyulduk. Girişte ayrıldık, ben kendimi önce D&R ardından Cafe Nero’ya attım.
Nermin Yıldırım okuyacağım, kahvemi aldım, browni de ılık, taze, akışkan.
Kendime minik bir masa buldum.
Rahatça yerleştim.
Dikkatim dağılıyor.
Yanımda bir adam oturuyor sürekli kafasını kaldırıp ileri bakıyor, kafamı kaldırıyorum, yan tarafta, kasada gülüşen erkekleri görüyorum. Tam önümdeki masada da bir adam bana yan dönük oturuyor ve sürekli kafasını çevirip diğer yana doğru bakış atıyor.
Ancak fark ediyorum.
Tam karşımda, karşı duvara dayalı masada 2 kadın. İkisinin elinde de telefonları.
Biri hantal, bakımsızca ve hatta oldukça suratsız.
Diğeri lokum.
Saçlar fönlü.
Dudaklar kırmızı, saçlar kızıl, ruj, rimel yerinde, bakışlar telefonunda, ifade ciddi.
Üzerinde yüz ifadesiyle tezat, askılı mini mini, var-yok bir elbise. Belki o kadar mini değil ama etekleri iyice tırmanmış sandalyeye otururken. Etek mini dekolte maksi! Bana ve etrafta yer alan bütün erkeklere dönük memesi açıkta. Diz üzerinde deri çizmeler. Evet, en kapalı yeri dizden aşağısı.
Oturuşunu değiştirmeye niyeti yok, memesini kapamaya da. Arada kollarını havaya kaldırıp geriniyor, sırtını yükseltip tekrar yumuşak, sakin devriliyor sandalyesine.
Hiç saf durmuyor. Öyle çok basit, ucuz görünmüyor. Çok genç de değil.
Kitabı unuttum, gözlerimle kafeyi tarıyorum. Etrafımdaki bütün masalar erkek dolu, hepsi avcı, hepsinde arsız bir ifade.
Bende bir öfke!
Sinir oluyorum. Neden sinir oluyorum? Erkeklere mi sinir oluyorum, kadına mı?
Kadın hiç istifini bozmuyor. Erkekler durumu çözümlemek için gözlerini ayıramadan biraz da ebleh bir ifadeyle kadına kilitlenmiş durumda.
Ben sinirimi düşünüyorum.
“Tabi ne o öyle, ucuz, teşhir havaları, bir kadının bu kadar malzeme olması beni rahatsız ediyor.”
Öyle mi gerçekten? Neden?
Üstüme başıma, oturuşuma dönüyorum benimle alakası yok. Aynı olma ihtimalimiz yok.
Yoksa kıskanıyor muyum? Rahatlığını, umursamazlığını görüp ona mı gıcık oluyorum oturduğum yerden.
Ama ben de umursamaz ya da rahat davranıyorum pek çok zaman, illa cinsellik sergilemesine mi kıl oldum? Aptal görünmüyor o yüzden mi sinir ediyor beni? Akıllı olunca daha usturuplu olmak zorunda mı?
“Bu kadarına da ne gerek var?” diyorum kendi kendime, İyi de bana ne?
O an aslında daha çok erkeklere gıcık olduğumu hissediyorum.
Ben girip, kahvemi alıp, masa arayıp otururken kadını fark etmedim. Sağım-solum-önüm-arkam erkek dolup, hepsinde o pis ifade ile sobeleme hırsı olmasa hala da fark etmemiş olurdum.
Herkes istediğini giysin, ister açık ister kapalı, rahat gezsin. Bırakınız istediklerini giysinler…
Rahatlıyorum.
O sırada kadın kimseye pas vermeden, gülümsemeden, bakış atmadan kalkıyor, kalçasını rahatça sallayarak çıkıyor kafeden. Her adımında etek boyu santim santim uzuyor.
Erkeklerin ifade normalleşiyor, kahveler hızla bitiriliyor. Masalar boşalıyor, yeni müşteriler geliyor. Müzik duyulur hale geliyor, ışıklar canlanıyor.
Henüz vaktim var, kitaba başlıyorum…
Çok keyifli bir sorgulamaya eşlik ettim sayende. Teşekkür ederim. Harikasın.