Grenoble

2019 yılının bize çok şans getireceğine inanıyorum.

Ocak ayının en güzel şansı 1 hafta Fransa kayak, gezme tatili oldu mesela. Özlemler Fransa’da olacaklardı, Şubat tatilinde dünyanın en güzel ablası ve eniştesi ve yeğeni şahane ötesi bir jest yapıp bizi tam teşekküllü davet ettiler, aldılar, gezdirdiler.

Hem kavuşma, hem gezme, hem de kafayı biraz dağıtma ve dinlenme açısından olağanüstü güzellikte bir tatil oldu bizim için.

Lyon’a uçtuk. Arabayla 1,5 saat mesafede Grenoble’da konakladık (sağolasın airbnb). Kayak için farklı yerleri keşfettik; Vaujany, Alpe D’Huez, Chartreuse, Col de Porte’a gittik.

Tatilde tek falsom daha 2. günün son turunda popo üstü feci şekilde oturarak sağ dizimi ve kuyruk sokumumu bir güzel incitip tatile biraz aksak hareketlerle devam etmek ve evet ikinci falsom da hunharca croissant, peynir, ekmek, kahve tüketmek oldu. Olsun, yediklerimden pişman değilim, dizim de döndükten kısa süre sonra toparladı.

Grenoble biraz ürkütücü, tatsız görünen, minik bir sanayi şehri gibi, biz de mutfak alışverişi dışında çok vakit geçiremedik -konaklama alanımız dağın eteğinde biraz şehir dışındaydı- o yüzden daha detay not yazamıyorum buraya.

Kayak pistleri ve teknik teçhizat (dağa çıkış, telesiyej, otopark, yeme içme, tuvalet, harita, bilgilendirme vb) elbette mükemmeldi. Biz Kars’ın, Erzurum’un doğasına, karına hayranız ama bu tesis konusu içimize dert. Neden bizde işler doğru, tamam, öngörülü, planlı yapılamıyor ya da yaptırılamıyor? Neden bu disiplin yok bizde? Hiç mi olamayacak? Biz böyle hep gırtlağımızda yutamadığımız bir lokma kalmış gibi bir duyguyla mı yaşayacağız? İnsan çok içerliyor, çok üzülüyor onu da belirtmiş olayım.

Tatil süresince hava harikuladenin de fevkindeydi ve pist telesiyej kartları dışında genel harcamalar aslında son derece makuldü. Evet bu seyahat kurlar fırlamadan, mesela bir önceki yıl olsa çok daha makul olacaktı tabi o da ayrı konu.

 

Kayak dışında yürüyüş günleri de yaptık. İlkinde Chartreuse’de ayağımızda kar ayakkabı tabanlıklarıyla bir havalarda “3 km bir şey değil yaa” diye yola koyulup patikayı kaybettik. Sanırım daha ziyade baharda kullanılabilen ve hiçbir şekilde yol sınıfına girmeyen, aslında keçi yolu gibi görünen bir ince zikzak çizgiyi takip edip -inleyerek- dağdan tam 3 saatte indik.

Bir ara kaybolduk diye düşünerek hava kararırsa ne yaparız diye tırstığımı ve korkuyla yurtdışı tarifesine takılmadan internetimi açtığımı ancak internet çekmediği için bir türlü konum bilgisine ulaşamayıp 3dk içinde bir hiç uğruna 150₺ faturaya ulaştığımı da ilerde unutmamak için yazıyorum şuraya 😊. Ama çok iyi yürüdük, gün batmadan indik aşağı.

 

Bir günümüzü de 2 saat uzakta Grotte de Chauvet ziyaretine ayırdık.

Chauvet mağarası bilinen en erken insanlar tarafından boyanan, figürler çizilen mağara. 1994 yılında keşfedilen UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan mağaranın duvarlarına el baskıları, ayı, mamut, kediler, atlar, gergedanlar gibi 14 farklı tür hayvan çizimleri yapılmış. Mağarada ilk insan izleri günümüzden 38.000 yıl öncesine denk geliyor.

Şimdi 38.000 yıl önce dediğimizde çizimleri son derece primitif bekliyorsunuz diye düşünüyorum. Biz de öyle sanmıştık. Mağaranın kendisi ziyarete açık değil, koruma altında. Çizimler zaten zamanında mağaranın girişinin doğal yollarla kapanmış olmasından dolayı günümüze kadar korunabilmiş.

Ziyaret ve tanıtım için mağaranın aynısından inşa etmişler (Tüm bölgede araştırmalar, çalışmalar ve müze için 55 milyon Euro ödenek ayrılmış.) Araştırmalar devam ediyor, zira başka mağaralar da bulunabilir.

Mağarayı keşfeden arkeologların içeriye girebildiklerinde nefeslerinin nasıl kesildiğini düşündükçe içim coşuyor, gözlerim doluyor. İçerde çizimler, 38bin yıl önce insanların bizim gibi olduğunu gösteriyor. Hatta birinin evcil köpeği ile gezdiğini gösteren izler bile var. Ben çok etkilendim. Çizimler sanatçı elinden çıkmış gibi, detaylı, gölgeli, boyutlu, estetik. Çizip silme izi yok, tüm çizimler birbiriyle uyum içinde. Üstelik koskoca mağaranın aslında karanlık olması, buralara çizim yapılması benim için gerçekten nefes kesici. Mağaranın kopyasında bile fotoğraf çekmek yasaktı. Buraya internetten bulduğum bir kaç fotoğraf ekliyorum. Bir göz atın anlayacaksınız ne demek istediğimi.

Seyahatin sonunda Özlemlerden ayrılmanın burukluğuyla döndük evimize. Kalbimizde hasret, aklımızda yeni rotalar, döndük işimizin başına…

Şu ışınlanma bulunsa da mesafeler yok olsa istiyorum. Hadi artık!

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: