Denizli

İş gereği 2012 yılından beri, yılda 2-3 kez, Denizli’ye gidiyorum. Uçak saatleri maalesef iş dışında bir şey yapmaya, bir yer görmeye imkan vermiyor.

Denizli’ye kısa süreli seyahatlerde sabah uçağı İstanbul’dan 05:50’de. Gece karanlığında evden çıkmış olmak gerekiyor. Anlaşılacağı gibi iş için kalkıp gitmek çok zor oluyor, insan yataktan kalkarken etrafa tekme tokat dalma isteğiyle uyanıyor, zaten o günü verimli tamamlayacak enerjisi de kalmıyor. Ben ne zaman sabah gitsem öğlene doğru gözlerde çökme, boş boş etrafa bakma, ağır hareket etme, zombileşme başlıyor.

Ancak tek bir tesellisi var. Kışın uçakta, uyku uyanıklık arası gökyüzünü ve en güzeli gün ağarmasını seyretmeye bayılıyorum. Uçak Çardak havalimanına yaklaşırken oluşan türbülans korkusunu yalnızca Acıgöl’ün muhteşem manzarası eritiyor.

Artık insan gibi gidip çalışabilmek için genelde bir önceki akşam uçuşlarını tercih ediyorum. Bir akşam üzeri uçuşumda, otele giderken dayanamayıp yolu biraz uzatıp, şu Acıgöl’e yakından bakmayı rica etmiştim. Göle yakın bir yerde yol kenarında araba durunca, fırlayıp yürümeye başladım. Yola paralel giden tren yolu üzerinden geçip 200-300 metre içeri yürüdüm. Göle ulaştığım kısımda göl iyice kurumuş, toprak yarık yarık meydana çıkmıştı. Renkler, sessizlik, muhteşemdi.

Denizli’de havaalanına indiğinizde kendinizi çok büyük, çok geniş bir alanın ortasında buluyorsunuz. Kendi etrafınızda tam bir tur attığınızda geniş, gepgeniş, en geniş düzlükler, tarlalar, uzaklarda manzarayı çevreleyen dağlar görüyorsunuz. Gökyüzü hem çok uzak ve engin, hem kollarınızı açsanız bulutlara ulaşabileceksiniz gibi burnunuzun ucunda duruyor, bu doğal manzara bana her seferinde nefes kesici görünüyor. Havaalanından yola her çıkışımda acayip bir duyguyla doluyorum ve her seferinde “Bir gün ayarlayıp ev halkını kesin getirmem lazım!” diyorum. Ne yazık ki mevsimi bir türlü ayarlayamadan ve işte bir türlü imkan yaratamadan geçti bunca zaman.

Bu yıl inat ettim, planladım. ‘Sıcakmış, yanarmışız, sonra ayarlarmışız’ dinlemiyorum. Temmuz ayında buraya pek güzel bir gezi ve anı yazısı yazacağım, umarım çok eğlenceli bir seyahat olacak.

Şimdilik, bugüne kadar işe yetişirken, yollarda çektiğim manzaralardan ortaya karışık bir albüm yapıştırayım şuraya da derli toplu dursunlar bir arada. Bu fotoğrafları yollarda çektim o yüzden şehre dair bir şey yok ama bahsettiğim boşluk hissini, gökyüzünü, kuru havayı belki siz de görebilirsiniz. Anıdır, Denizli’nin Pamukkale, Hierapolis, Laodikeia dışında başka bir yüzüdür, güzeldir…

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: