Artık hava izin verdikçe (fırtına yoksa), işe yürüyerek gidip geliyorum.
Tam 26 dakika sürüyor. Gidiş-geliş, 8 bin adım civarında. Biraz da dolambaç seçersem, günlük 10 bin adımı tamamlıyorum. Rotam caddeye bitişik ilerliyor, arabalar, duraklar derken, çok fazla insan görüyorum.
Bu sabah da sağımda-solumda insanlara bakarken karşıdan açık renk giyimli, mor-pembe-mavi saçlı bir kız geldi. Bu mevsimde, İstanbul’da, bu rotada, her yer gri ve renksiz olduğu için dikkat çekiciydi. Kimdir, nedir, nereye bu saatte? diye düşünürken kafamın içinde bangır bangır çalmaya başladı:
Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma…
O an, yol boyu gördüğüm herkesi bir kutuya yerleştirmeye çalıştığımı fark ettim. Hemen kendime döndüm*:
Annemin, babamın çocuklukları zor geçmiş, yokluk yaşamışlar. Babam şanslıymış öğretmeni tarafından keşfedilerek okumuş, çok çalışmış, çok kazanmış. Hayat bana güzeldi, dersler aldım hazırlandım, özel okullarda yetiştim, ülkeler gördüm, tatil köylerinde büyüdüm. Oysa kendimi bildim bileli gereğinden fazla para talep eden, popüler mekanlardan hoşlanmam, buna önem veren insanlara çok yaklaşmam. Etikete önem vermek ayıp gelir.
Çok para verip aldığım marka kıyafetlerim var ama marka diye değil, dayanıklı diye alırım. Dolabımda 15 senedir duran iki kışlık yün kazak favorimdir, değiştirmem, yenilemem. Kızların kıyafetleri genelde benden, yakınlardan 2. el temin ediliyor, yalnızca gerçek ihtiyaçları almaya çalışıyorum. (Bebekliklerinde hakimiyeti yitirdiğim çok oldu, hem ben dayanamadım, hem sürekli eve taşınan malzemeleri, hediyeleri tepmeye gönlüm razı olmadı ama neyse geride kaldı.)
Bir boy büyüklerim zamanında her türlü siyasi çatışmaya girmiş. Biz, bilmeden, konuşmadan, öğrenmeden büyüdük. Şimdi dışında kalmak mümkün değil. Gazetecilerin, milletvekillerinin tutuklanmasına, ülkenin geldiği duruma, dışarıdan hem çomak sokulup hem ahkam kesilmesine, çocuklara hiç bir yatırım yapılmamasına, eğitimde, iş hayatında, hukukta, temizlikte, ahlakta, imanda, ailede, kadında, erkekte, dostlukta, üretimde hiç ama hiç özen göstermeden yaşanmasına çok üzülüyorum.
Yıllardır hep “Ben her yerde yaşayabilirim” diye düşünürdüm, kendimi “Acaba sallıyor muyum?” diye kontrol ettiğim çok oldu. Sallamıyorum, her yerde yaşarım, yeter ki yeşil görebileyim, bir de insanlar saygısız olmasın. (Eklemem lazım: hart hurt sokağa tükürülmeyen bir yer olsun, çünkü çok iğrenç!)
Dini inancım anneannemle sınırlı. Hayatımda gördüğüm en temiz, en yargısız, en üretken ve sevgi dolu insandı. 7 çocuk, 10 torun, 4 gelin kavgasız, tasasız yaşadı. İslama bağlıydı, hayatımda yalnız anneannemle oruç tuttum, namaz kıldım. İdolüm, söylenmeyen, eleştirmeyen, olumlu düşünen, inançlı anneannem 85 yaşında hayata veda ederken hiç de “Çok şükür gördüm, geçirdim, hazırım artık!” huzurunda görünmüyordu, oysa ki bir huzur hakkı varsa, fazlasıyla hak ediyordu. Benim için üzerinde düşünmesem de orada cazırdayan inanç, günümüzde lastik gibi her yöne çekiştirmeyle zangırdadı, üstüne bir de Yoncam eklenince baktım, uçup gitmiş.
Bu dünyada kaytarmadan, dürüst, hak ettiğin gibi yaşamaya çaba harcayacaksın. Terbiyesiz, arsız, riyakar olmayacaksın. Bu dünyada varoluş şeklinden tatmin olacaksın. Gerisini boş veriyorum.
Olumsuzluk yaymaya gerek yok. Olumsuzluğun da sinir gibi hayatımızda mutlaka sınırlanması gerektiğine inanıyorum. Yoksa beslendikçe büyür, büyüdükçe hayatımızın saniyelerini, günlerini, yıllarını yer, bitirir.
Atatürkçülere de, laiklere de, sol görüşlülere de ısrarlı söylemlerini gördüğüm zamanlarda kendimi hiç yakın falan hissetmiyorum. Şehitlere de üzülüyorum, doğuda sönen hayatlara da. Her ne diyor olsalar da, ağzından köpükler çıkararak konuşan, bağıran insanlara tahammül edemiyorum. Karşısındakini iteleyen her türlü faşist düşüncenin karşısındayım, bazen ben de tahammülsüz davrandığımı fark edersem ürküyorum, kendimi sorguluyorum.
Saçımı sarı boyuyorum, göğüs dekoltesini seviyorum, boğazıma kadar kapalı giyinmem için havanın eksi derecelere geçmesi lazım. Takılara bayılıyorum ancak elimde, kolumda, boynumda rahat etmiyorum.
Üretmeyi çok seviyorum. Parası pulu ile ilgili değil, kendim bir şeyler yapmanın tadına doyamıyorum.
Aklıma hızlı geliveren bu kısa açıklamalar nezdinde ben kendimi bile kategorize edemiyorum, gerek de yok. Siz de kutu kutu yapıyorsanız biraz sakin olun.
Ben seni öyle sevdim
Böyle mi sevdim
Sıkıştırıp tıkıştırma beni
Depolaştırma
Duygularım yok oldu
Yüreğimi nasırlaştırma
Beni demoralize etme, depolitize etme
Her işten kaçar oldum
İllegalize etme
Ben seni öyle sevdim
Böyle mi sevdim…
Harikasın 👍✨✨✨❤️
Canım Didemim için içime dokundu demek geliyor içimden, başka türlü nasıl ifade ederim bilemedim
❤
Bayıldım! Elinize sağlık.
teşekkürler 🙂