Bozcaada

Gezi listemize geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiğimiz Bozcaada turu ile devam ediyoruz sayın seyirciler.

Bozcaada da listemde uzunca bir süredir yer alıyor, ancak her seferinde uğrayamadan, direk Assos’a, babama gittiğimizden ve “Dönüşe mi bıraksak?” diye planlamaya çalışıp, tatil sonu güzel Assos’tan zar zor ayrılabildiğimizden mütevellit, görmek bir türlü fırsat olamamıştı.

Bu kez azimli davrandık. Pazar-Perşembe programa aldık ve yalnızca ama yalnızca Bozcaada’ya gitmek hedefiyle yola koyulduk. Tatili 2 aile planladık, böylece uzunca zamandır ilk kez ben hiiiç plan yapmadan, bir tura katılır edasıyla çıktım bu seyahate.

Gün kaybetmemek için Cumartesi gece 2’de çıktık yola, öncesinde biraz uyusaymışım çok iyi olurmuş. Bende yaşlılık emareleri başladı sanırım. Yolculuk öncesinde heyecanlanıyorum, uçak falan söz konusuysa, ya kaçırırsak diye endişeleniyorum ve uykusuz başlıyorum yolculuklara bu ara. Neyse efendim, çıktık yola gece karanlığında ve ben tüm heyecanıma rağmen sabaha karşı arabada sızınca ne Geyikli gördüm, ne feribot. Bilgilere göre 8’de feribotu yakalamışız ve güzelce adaya varmışız. Varır varmaz, buz gibi denize attık kendimizi de uyanır gibi olduk ancak hemen ardından şarap faslı başladı.

Bozcaada anlatılanlara göre çok çok güzel, şarap cenneti ama dedikodusu bol, yazları biraz kazık, bayramda tıklım tıkış, yıllarca su ve elektrik sorunu yaşanmış, son zamanlarda yapılaşmanın başlamasıyla “Burası da bozulacak artık” fısıltılarıyla kaplanmış bir yerdi kafamda.

Ben bayıldım. Havası mükemmel, esintisi şahane, suyu buz gibi (bence 20 derece ya vardı ya yoktu su sıcaklığı), koyları hala el değmemiş, yapılaşma görülmeyen, 30 sene öncesinin Bodrum’unu andıran, yolları kekik kokan, bağları göz kamaştıran, insanda sürekli şarap yudumlama isteği bırakan, harikulade, şort/t-shirt/terlik üçlüsünün en baskın olduğu bölgelerimizden biri burası. Hafta içi giderseniz tadına doyulmadığı kesin!

Biz 2 aile bir çiftlik evinde kaldık. Çiftlik evi gerçek anlamda köpeğiyle, kedileriyle, tavuklarıyla, horozlarıyla, koyunlarıyla, bahçeden toplanan domatesi, biberi, salatalığıyla tam bir çiftlik evi. Her şey gayet güzeldi, yalnız ters rüzgarda tavukların kokusu biraz yoğun oluyor ama onun dışında beklentilerimizin üzerindeydi. Güllü Konak diye sorabilirsiniz, Haluk Bey son derece nazik, yardımcı, ilgili. Her sabah taze yumurtalarımızla başladık güne.

Daha fazla uzatmadan aşağıda fotoğraflar ve yapılması gerekenler listesini iletiyorum. ilgilenen olursa daha detay bilgi seve seve veririm.

Bu sefer fotoğraf çok çekemedim, yüzmekten, yemekten, içmekten fırsat bulamadım.

Atlamadan yapılması gerekenleri aşağıda yazıyorum, biz bu kadarını yapabildik, bence tekrar gitmek gerekecek 🙂

• Ayazma plajı, Sulubahçe, Habbele, Akvaryum koylarında denize girilecek. Ayazma’da uzakta bir duba var, iddia ediyorum buz gibi suda her gün dubaya yüzerseniz tüm yediklerinizi yakarsınız!
• Polente’ye gün batımına zulada şaraplarla gidilecek.
• Yalova Restaurant’da mutlaka 1 akşam yemek yenecek. Önceden rezervasyon yapmalısınız.
• Denize giderken akşamüstü için atıştırmalık ve şarap buzluğa yüklenecek.
• Sabah erkenden kalkıp aralarda, bağ yollarında yürünecek.
• Kasabada Coffee Shelter’dan mis gibi, her çeşit kahve, mükemmel müzik eşliğinde yudumlanacak.
• Kasaba içinde her yerde seramik var, Noah Bozcaada’ya bakın derim, renkler şahane, hırs yaptım hafta sonu kendimi seramiğe adıyorum.
• Tayyare’ye uğranıp pizzalardan tadılacak (hep deniz mahsulü olmaz, pizzalar muhteşem)
• Eski kahvede sakızlı muhallebi yenecek.
• Velidede’den reçel, sakızlı kurabiye, simit, açma alınacak. Simit ve açma sabah çok erken bitiyor, aman acele edin.
• Dönüş yolunda ise Çanakkale’den üşenmeden feribotla Kilitbahir’e geçilip yola devam edilecek, o bölge çok özel, manzara süper.