Küçücüktüm, hayvanlara bayılırdım. Sokakta bulduğum kedileri, köpekleri, yalvar yakar eve taşırdım.
“Anne noolur alalım eve, bak minicik, hem zayıf da. Yazık anne yaaa, alalım lütfen!”
Annem kıyamazdı, ama tamamen de teslim olmazdı. Çocukluğum yalnızca kısa süreli misafirimiz olabilen hayvanlarla geçti. Sokak kedileri büyütüldü, bir dönem balıklar, bir dönem kaplumbağalar geldi-geçti, ama hiçbiri kalıcı olmadı. Köpekler konusunda hassasiyet daha fazlaydı. Kural netti, yalnızca annesiz, çaresiz kalmış köpek yavrularını gizlice eve sokmayı başarabilirsek, kısa süreli bakıcı aile olabilirdik, ama biraz büyüdüklerinde mutlaka yeni aileler bulup, vedalaşmamız gerekirdi.
Ben böyle büyüdüm. “Tüm hayvanları sevelim, ama doğada sevelim, mümkünse uzaktan uzaktan sevelim” özdeyişiyle geride bıraktım çocukluğumu.
Sonra anne oldum. Özdeyiş devam etti. Hem çocuk, hem iş derken, bir de hayvan sorumluluğunu alamazdık ya! Bir dönem balıklarla idare ettik. Sonra, zamanla kızlar büyümeye başladığında bu kez Dodo başladı, “Anne, noolur köpek alalım, anne lütfen, söz, ben bakarım!”
Uzunca bir süre, önce kendimi, sonra kızımı ikna ettim. “Dodom, söz veriyorum. Ben emekli olunca gidelim bakalım, barınaktan seçelim köpeğimizi, ama büyük bir sorumluluk, hep bebek gibi olacak, ilgilenmek gerekecek, oynamak, gezdirmek lazım. Biz böyle işe, okula giderken yapamayız, yazık olur ona.”
Ben söylemlerimi istikrarlı bir şekilde sürdürürken, 2012 yılında, Ocak ayında, bir gece, Kemal, elinde minik bir kutu ile kapıda beliriverdi. Kutuyu taaa uzaktan görünce anladım, yüreğim çıt etti. Dönüşü olmayan bir yola girmiştik, hem de planlamadan, aramızda konuşmadan, hem de emekli olmadan, barınağa gidemeden, hem de dükkandan, çıt çıt çıt çıt…
Dodo kendinden geçti, Lulu alışkın değil, hem ürktü, hem heyecanlandı. Ben bir yandan Kemal’e kaş göz yapmaya çalışırken, Kemal biraları devirmiş, “Yolda görünce dayanamadım çok tatlı, hem bu eve bir erkek daha lazım” diye sırıtıyor.
Evde bir telaş başladı. İsimler havada uçuşuyor, fotoğraflar çekiliyor, odalarda yerler ayrılıyor. İsim bulma şerefini Lülüme teslim ediyoruz, çünkü acilen alışması gerekiyor yeni misafire. Hiç düşünmeden “Karamel” diyor, hepimiz kabul ediyoruz.
Ertesi gün, ben aynı dükkana uğruyor, biraz fırça çekiyor, biraz malzeme alıyorum, o arada Karamel’in dişi olduğunu öğreniyorum. Böylece “Hem bu eve bir dişi daha katılmış oldu!” diye ağzım kulaklarımda, Kemal’i arayabiliyorum. 🙂
Karamel 4 yıldır bizimle. İlk aylar çok zorlandık, halıları kaldırdık, onun yerine her odaya Vileda koyduk 🙂 Ben, eğitim şart diye pek çok eğitmen aradım, tanıştık ama Kemal “Ben eğitirim” diye inat etti. İlk yıl, terlikler, gözlükler kemirildikçe ümidim kırıldı, ama Kemal gerçekten Karamel’i eğitti, ya da biz çok şanslıyız Karamel oldukça uyumlu çıktı. Bakım konusunda, evde yalnız bırakamayacağımız için stajyer yaptık Karamel’i, kendisi her sabah Kemal’le ofise gidip, akşamları eve geliyor, hayatından memnun görünüyor, söz dinliyor, sevgi görüyor ve bencilce olacak ama bizi çok mutlu ediyor.
Benim gibi, uzaktan uzaktan sevmeye güdümlenmiş arkadaşlara sesleniyorum buradan. Köpekle yaşamak çok zevkli, çok eğitici. Her daim mutluluk dolu, sevilmeyi bekleyen bir arkadaş, çocuklara da, büyüklere de iyi geliyor. Sorumluluğunu tam olarak alabilecekseniz, hiç beklemeden harekete geçin derim. Bizde temel sorumluluklar Kemal’de, aslında daha çok tadını çıkarıyoruz, belki de bu yüzden konuşmak daha kolay benim için. Elbette kısıtlamalar oluyor hayatta, seyahatlerimizi, günlük planlarımızı Karamel’i dikkate alarak yapıyoruz. Kışın yağmurda, çamurda koşturup eve geldiğinde, banyoyu tamamen boşaltıp, ardından 1 saat temizliyoruz.
Ama aynı zamanda sabahları uyanınca, kafasını kaldırmadan, pufa küt küt vuran kuyruğuyla bizi selamlayışının, nadiren izin verdiğimizde yatağa çıkıp, komando gibi sürünerek aramıza sızışının, hiç neden yokken yanımıza gelip, geri geri ayaklarımızın üzerine oturup, sevilmek için kafasını yandan dizimize dayamasının da mutluluğu bambaşka. Güney Kestane’ye gidince, birlikte “dönmemek” istiyoruz. Bahçeli evimiz olsa, hiç uzaktan uzaktan demeden, bir de barınaktan kardeş alırız Karamel için.
Kemal’e söylenirim falan ama iyi ki getirmiş o akşam Karamel’i eve. Soralım, oturalım, konuşalım diye bekleseymiş daha çoook mahrum kalırmışız bu güzellikten. Çünkü bu hayatta her şey için bahane bulmak çok kolay.
Doğayı sevin, hayvanları sevin, eşinize güvenin, kalbinize iyi gelir, içinizi ısıtır, duygularınızı fişekler…
Ahh didem, bende hep istemisimdir… Istek aciyor yazilarin, cok guzel yazmissin. Kedi de olabilir diye dusunuyorum (daha az sevgi verici herhalde ama daha az yer lazim). Iyiki cocuklar var ki kemal de dayanamamis 😀 Tabii erkek-disi hikayesine bayildim hahahaha 😀😀😀
Kedi de süper Sibelcim, alerjik drumlar falan yoksa harika olur Deniz için de. Bahçeli ev olsa ben kediyi de eklerim, kuzuyu da… Kemal dişi konusunda biraz yalnız kaldı bu hayatta evet 🙂