19 Mayıs’ı fırsat bildik, çocuklar gezerek öğrenecekler dedik, önüne arkasına 2 gün de biz ekledik ve Belçika’da kuzenlere kaçtık. Çok fazla fotoğraf çektik, henüz hepsine de bakamadım ama hazır hafızalarda tazeyken unutmadan yazayım istedim.
Bu kez tersten başlıyorum anlatmaya. Yeni döndük. Normalde seyahate gidince pek mutlu oluruz, gezeriz, güleriz ama dönüşte de uçaktı, yoldu derken eve girince “Ohh geldik evimize” diye mutlu oluruz. Bu sefer dönüşte hafif bir hüzün sardı hepimizi, Belçika’ya doysak da kuzenlerle olmanın tadı kursağımızda kaldı.
Ben daha önce bir kaç kez gitmiştim Brüksel’e, Kemal ve kızlar için ilk deneyim oldu. Dodo bebekken Sibel’in düğünü için benimle gelmişti ama onu saymıyoruz. Hafta içi kuzenler çalıştığı için özellikle Brüksel dışını görmek istedik, iyi ki istemişiz, inanılmaz yollardan geçtik, pek çok minik köy ve kasaba gördük, yeşile ve ineklere doyduk.
Belçika çok temiz bir ülke, yollar düzenli, etraf yemyeşil, her yer yakın mesafe. İlk gün öğleden sonra vardık havaalanına ve Yaseminlerde mangal partisinde buluştuk, kaynaştık. Perşembe günü herkes işe giderken biz deniz kenarına De Haan’a doğru yola koyulduk. O gün aynı zamanda Brugge ve Gent gezildi. Çok detay vermiyorum, Brugge zaten çok güzel, biz Gent’e de hayran kaldık, Gent daha geniş, hayat dolu, genç bir şehir, gidecekseniz atlamayın derim.
Cuma günü tam ters yöne, güneye doğru yola çıkıldı. Önce Villers-la-Ville’de 12. yüzyıldan kalma bir manastır olan L’abbaye de Villers’ı bulduk. Mekan büyülü, buraya giden yol ise çok güzel. Minik köylerden geçiyorsunuz, sakin, yeşil, çok şık evlerin bulunduğu orman içinde bu köyler standart Avrupa şehirleri yerine biraz daha doğaya yakın olmak isteyenler için ideal. Biz manastırda 2 saat geçirdik, şansımıza hava güzeldi. Çayırlara yayıldık, manzaranın tadına vardık.
Aynı gün öğleden sonra daha güneye ilerledik ve Dinant’a vardık. Burası Meuse nehrinin kenarına kurulmuş arkasında keskin, yüksek bir dağ var. Manzara tipik bir kuzey Avrupa kasabası. Dinant’a vardığımızda yağmur başlamış, hava hafif kapamıştı. Benim planlarımda ilerde Norveç var, manzara bu hevesimi de bir parça tatmin etti, kuzeyde bir balıkçı kasabası gibi Dinant. Burası aynı zamanda saksafonu icat eden Alfonse Sax’ın doğup yaşadığı yermiş bunu da öğrenmiş bulunduk ama hayret hiç müzik aleti dükkanına rastlamadık.
Ardından Namur üzerinden Brüksel’e döndük. Cumartesi tüm günü Sibel, Yannick, Alp, ve minik Deniz’le Brüksel’de geçirdik, kızlara Grand Place, Palais du Roi, Parc du Roi, Katedral, işeyen çocuk heykelini gösterip Grand Place’da Le Roy D’Espagne’da oturup biraları yuvarladık 🙂
Pazar günü Yasemin ve Aylin’i görmeye Jodoing’e gittik. Bu kez Fred görevli olduğu için onu göremedik ama zaten ertesi gün Fred bizi Brüksel’den alıp -hem de gezmeye fırsat bulamamış olduğumuz- Waterloo üzerinden havaalanına bıraktı :).
Şimdi özellikle paragraf ayırmam gereken bir konu var: Beslenme.
Gittiğimiz andan itibaren kuzenlerin bizim için hazırladıkları harika yemeklere ek olarak peynir, çikolata, croissant, goffre, dondurma ve waffle’a doyduk zaten. Sanırım durmaksızın birşeyler atıştırdık. Bu arada Alp bizim için ev yapımı macaron hazırladı. Size lezzetini tarif etmem imkansız ama görüntü sanırım fikir verecektir. Biz bu seyahatte arada fındık fıstık atar gibi bir de macaron ekledik menümüze. Ben şimdi bir kaç ay kilo savaşlarını sürdürüp evde macaron çalışmalarına başlayacağım. Mutlaka yapılacaklar listeme yeni bir madde eklendi böylece.
Kuzenlere gelince, ben zaten ne kadar muhteşem kuzenlere sahip olduğumu biliyorum. Yasemin de, Alp de, Sibel de candır, bu seyahatte bir de üstüne ne kadar harika eniştelere sahip olduğumuzu gördüm. Yannick ve Fred dünyanın en tatlı, en yardımcı, en ilgili eş ve babalarından, birlikte vakit geçirebildiğimiz için çok mutlu oldum. Ayrı ülkeler, ayrı şehirler derken yıllardır görüşemiyorduk. Şimdi çocuklarımız da tanıştı kaynaştı. Aylin ve Deniz daha çok minikler ama umarım çocuklar da bizim gibi beraber büyürler. Büyük aile olmak güzel, görüşebilmek harika. Artık bahanelere sığınmak yok, onlar da bize gelecekler. Olmadı arada bir yerde buluşacağız. Aylin’in kardeşi sağlıkla dünyaya gelsin diye bekliyoruz sonra tekrar gideriz görmeye diye söz verdik. Zaten artık Dodo ve Lulu’yu tutabileceğimi sanmıyorum 🙂
Ahh didoscum… Son kismi cok onemli! Evet, gene gelin, hep birlikte. Bizde geliriz. Nasil iyi geldiniz bize, nasil o kadar zaman gecirdik, birlikte bir kac gunu paylasmak, ne kadar ozledigimizi hatirlatti. Butun hatiralar var, birde gelecek hatiralar olmali. Cocuklarin insallah bizim gibi hatiralari olur 😊 Cok guzel yazmissin, bravo! Yemekler konusu, normal olarak, onemli bir paragraf olmus hahaha!
Sibelcim bekliyoruz biz de sizi her zaman ona göre 🙂 bu sabah ofise gelirken yolda escargot’lar gördüm söyle Deniz’e 🙂