Hayatta görebileceğiniz en “anti-esnek” insanlardan biriyim. Evet, hiç esnek olmayan, berk bir vücuda sahibim.
Ayakta dururken bacaklarımı bırakın bitişik yapışık tutmayı, açık halde bile tutsam, öne eğildiğim zaman el parmaklarım ancak dizlerimin biraz aşağısına yetişebiliyor. Yere oturunca bacaklarımı uzatıp, sırtım dik öne doğru eğildiğim zaman siz eğildiğimi fark edemeyebilirsiniz ama büyük bir çaba harcıyorum aslında.
Artık değişiyorum, giderek esniyorum. Bu sene yogaya başladım. Önceleri hafta sonu 2 güne, şimdilerde hafta içi de 2 gün ekleyerek neredeyse gün aşırı yogaya gidiyorum.
Kafa olarak çok esnek olduğumu savunur dururdum, o iş tam olarak öyle olmuyormuş efendim. Vücuda, kaslara, tutukluklara, kütük duruşlara hep biraz da kafadaki esneklikle hükmediliyor bu hayatta. Eğilip de ayaklarına dizlerini kırmadan dokunamıyorsan istediğin kadar geniş bakış açısına sahip ol korkularınla yüzleşmiyorsun, bir şeyleri salıvermek yerine tutup, büküp vücudunu tıkıyorsun demekmiş. Burada biraz çelişki var bana göre aslında çünkü derslere katılanlar, yıllardır yoga yapanlar arasında çok acayip tipler oluyor, ben o sinirle, o gergin ifadeyle nasıl esniyorlar anlayamıyorum tam ama bırakın, biz kendimize bakalım.
Yogayı haftada 4 güne çıkardığımda minik bir aydınlanma yaşadım. Esnemeye çalışırken aslında kaslarımı büzüştürüp, sıkıştırıp, kastığımı fark ettim. Sağımda solumda herkes hareketleri yapıp “Ohhh” derken benim “Ahhh” diye inlemem ondanmış meğer. Bir yandan tüm vücudunuzu sımsıkı tutup, diğer yandan esnetmeye çalıştığınız noktayı gerçekten esnetmeniz gerekiyor, ben işte o noktayı da kasmaya çalışıyormuşum.
Elbette kasları güçlendirmek, düzenli spor, dengeli beslenme, iyi uyku önemli ama kafayı da rahatlatmalı insan ve yoga benim imdadıma yetişti. 1-1,5 saat boyunca bir matın üzerinde yalnızca kendimle mücadele ediyorum, terliyorum, zorlanıyorum, rahatlıyorum. Hocaları dinliyorum, özellikle farklı hocaların derslerine gidiyorum ki zaten aşırı konfor peşinde koşan vücudumu alışkanlıklara bırakmadan, farklı şekillerde esneteyim, gelişeyim istiyorum.
Derdim mükemmellik değil, artık ayak parmaklarımı tutabildiğim için çok mutluyum. Küçük adımlarla ilerliyorum ve büyük mücadele veriyorum ama her aşamanın tadını çıkarıyorum. Bir de vücut her bir hareketi nasıl da çabuk öğreniyor aslında onun şaşkınlığını yaşıyorum. Seneye şu yukarıda gördüğünüz Karga pozunu uygulayabilmek ve fotoğrafını çekmek isiyorum, bir de amuda kalkmak istiyorum. Gerçi bu hafta derste bir kadın sinirimi bozdu 4-5 yıl sürer diye ama yılmayacağım. Geldim 46 yaşına bunlarla uğraşıyorum işte.
Dediğim gibi derdim mükemmellik değil, artık ayda üç dört kez yazı yazabildiğim için de çok mutluyum.
Sizi gerçekten mutlu edebilecek, adım adım ilerlediğinizi hissedebileceğiniz uğraşlar bulmanızı dileyerek son veriyorum yazıma.
Namaste!
Zumbayı da yaz..
Namaste sister.