“Kendin pişir, kendin ye” tam bana göre. Hem tüketimi minimize etme taraftarıyım, hem de bayılırım malzemeleri devşirip yeni malzemeler yaratmaya.
Eskiden beri kullanacağımdan emin olmadıkça kıyafet, ayakkabı, takı işlerine girmez, fazla alışveriş yapmazdım. Yine de çok eşyam oldu, hala da öyle. Ayırıyorum, veriyorum olmuyor, bir bakıyorum bir o kadar yeni ürün girmiş eve.
Alışverişe ne kadar uzaksam yeni şeyler yaratmaya bir o kadar sapkın bir tarafım var. Eskimiş sandalyeleri atmak yerine boyamaya çalışıyorum, mantarları, kapakları, kutuları, her an yeni bir faaliyet çalışması yaratabiliriz diye, her türlü ıvır zıvırı biriktiriyorum.
6 yıl önce o zamanki işimden ayrıldığımda, süreci uzatmanın, çocuklarla doyasıya birlikte olmanın harika bir fikir olacağına kanaat getirdiğimiz ve bütçeyi de denklediğimiz bir dönemde (bir de Kemo benim ruh sağlığımdan gerçekten endişelenmişti sanırım, nefret bir çalışma dönemini geride bırakmaya çalışıyordum) yazı geçirmek için Bodrum, Gündoğan’da bir ev kiraladık.
O zamanlar Dodo 9, Lülü 4 yaşına basıyordu. Her günü, her geceyi birlikte geçirmek muhteşemdi. Neyse konuyu dağıtmayacağım, o dönem sahilde deniz kabuğu toplarken, denizin ve kumların kenarlarını yumuşattığı şişe camları, fayans parçaları bulmaya başladık. İlerleyen günlerde bu toplama işi çılgın bir spora dönüştü. Sahile ve hatta Bodrum’un diğer tüm sahillerine cam ve fayans toplamaya hazır şekilde çantalar, yedek torbalarla gitmeye başladık. Yaz sonu artık ben koyları güzel deniz, kumsal falan değil “Ay orada şahane şişe camları bulunuyor” şeklinde değerlendirmeye başlamıştım.
Dönünce de evdeki dandirik Ikea masasını kapladık topladıklarımızla, ha bir de özelliği olmayan bir aynamız vardı, onun da etrafını kapladık mis gibi yoğrulmuş camlarla. Buraya az fotoğraf koyacağım. Uzatmak istemiyorum dedim ya, işte bir örnek olarak aynayı yapıştırıyorum hemen ki çok da tırışka ürünlerden bahsetmediğimi anlayınız.
Evet, ardından hemen bir kaç yıl içinde de hayatıma Pinterest girdi. Nasıl oldu? Kimden duydum? Gerçekten hatırlamıyorum ama hem pek çok insanın kanına girip hasta ettim, hem kendimi yaktım.
Pinterest’de dosyalarım var… Taş için, tahta için, kağıt için, cam için, çimento için, örgü için, dikiş için, yemek için, fitness için, sabun için, bahçe için, Dodo için, Lülü için, fikirler için, motifler için, sanat için, yaptıklarım için… var da var. O kadar çok ki “Yapıcam ulan!” desen hepsine bir ömür yetmez, üstelik dosyalarken de seçici davranıyorum bana göre.
Evde nasıl olsa örgü deniyorum, şişe mantarlarıyla, camlarla, fayans parçalarıyla oyalanıyorum, artık daha büyük oynamalıyım dedim ve bu sene seramik çalışmalarına başladım. Seramik… Yıllardır çok istiyordum da bir türlü ayarlayamıyordum. Internetten bir kaç yer buldum, aradım konuştum, bir tanesi çok samimi bir ses gibi geldi, denemeye karar verdim ve başladım. Hislerime güvenirim, bu sefer de haklı çıktım ve harika bir öğretmen buldum.
İlk dersi can kulağıyla dinledim ve iki çalışma yaptık ancak sonrasında Selim (hoca) beni tutamaz hale geldi. İkinci ders öyle haftada tek gün yapamayacağımı anladım, bir de kızlar da uğraşsın, hemen anlatayım teknikleri istiyorum ya, aradım Selim’i çamur alacak adresi rica ettim. Böylece evi basit bir ikinci atölyeye çevirdik. Ne mutlu ki çocukların oyun hamur setleri hala evde duruyor, oklavamız, kalıbımız, oynayacak malzememiz bol 🙂
Size ne kadar zevkli bir hobi olduğunu anlatamam. Şimdi derste yaptığım çalışmalar yanı sıra bir de evde yapılan çalışmaları taşıyorum fırına her hafta. Selim de çok anlayışlı davranıp pişiriyor ürünleri. Yetmedi, yeni heyecanlar için kendisinin de kanına giriyorum, umarım ilerde işleri büyütüp yakın zamanda bir de çimento atölyesi başlatacak benim için! Proje çok, mekan yok 🙂